GÜNCELLEME: Grounded: The Making of The Last of Us belgeseli Sony’nin Youtube sayfasında ücretsiz olarak yayınlanmaya başladı.
Left Behind’i indirilebilir içerik paketini bitirdiğim ve The Last of Us’a (Dolayısıyla Naughty Dog’a) tekrar hayranlık duymaya başladığım şu günlerde, Joystiq’te gördüğüm bir haber beni inanılmaz mutlu etti. Meğerse TLOU’nun bir yapılış belgeseli varmış ve benim aylardır gözümden kaçmış! Haberi okuduğum anda araştırmaya giriştim ve kısa sürede belgesele ulaştım. (Aramaya üşenenler için bildireyim; yakın zamanda Sony’nin Youtube sayfasında da yayınlanacakmış.)
Belgeseli izledikten sonra TLOU’nun neden ve nasıl bu kadar başarılı olduğunu anlayabiliyorsunuz. Her detaya verilen önem; özellikle oyunun yaratıcı yönetmeni Neil Druckmann’ın oyunun karakterlerine, mo-cap’te rol alan oyunculara ve oyunun müziklerine verdiği önemi; en önemlisi de, onlarca kişinin tek bir oyuna verdiği emeği hissedebiliyorsunuz.
Daha fazla detay vermeden sizi izlemeye davet ediyorum.
2013 yılının ve belki de geride bıraktığımız konsol neslinin tartışmasız en iyi oyunu Last of Us’ın, ilk ve tek, tek oyuncu indirilebilir içerik paketi Left Behind bugün itibariyle Sony Store’da yerini aldı. Yaklaşık 35 TL’lik ücretinin 2-3 saatlik bir içerik paketi için yüksek olduğunu düşünsem de, paketi oynayıp bitirdikten sonra Naughty Dog’un her kuruşu hak ettiğini düşüneceğime dair içimde en ufak bir endişe yok. Paketin çıkış videosunu ve 9/10 puan aldığı IGN inceleme videosunu aşağıda paylaşıyorum.
İtiraf ediyorum: bağımsız (indie) oyunlara karşı her zaman mesafeli durmuşumdur. Çoğu inceleme sitesinde çok yüksek puan alan bağımsız oyunlar görmüş olmama rağmen, bu oyunlara yüz çevirmiş; alıp oynamayı aklımdan dahi geçirmemiştim. Ta ki bu haftasonuna kadar.
Geçen Cuma günü, bir süredir almak istediğim Playstation Vita’yı alabildim. (Vita ile yeterli zaman geçirdikten sonra fikirlerimi yazacağım.) Vita’yı almaktaki en büyük motivasyonum; Playstation Plus üyeliğim olmasıydı. Uzun zamandır Playstation Plus üyeliğim olduğundan, hem PS3 hem de Vita için hatırı sayılır bir arşiv oluşturabildim. PS3 arşivini yavaş yavaş bitiriyor olsam da, Vita arşivi arttıkça artıyordu ve arşivde Gravity Rush ve Uncharted: Golden Abyss gibi oynamak için can attığım oyunlar bulunuyordu.
İşten dönüp sonunda rahat bir şekilde Vita’yı elimde aldığımda, hemen herhangi bir oyuna başlayabilmek için arşivdeki dosya boyutu en kısa olan oyunu indirdim. İyi ki de öyle yapmışım; çünkü bu oyun bağımsız oyunlar hakkındaki tüm görüşlerimi değiştirdi.
İndirdiğim oyun Guacamelee’ydi. IGN’den 9.0 almayı başarmış bu bağımsız oyun, gerçekten bir şaheser. Renkli grafikleri ve dünyası, sempatik karakterleri, zor; ancak çözülebilir bölüm sonu canavarları ve en önemlisi insanı kendinden geçiren müzikleriyle Guacamelee milyonlarca dolar bütçeli birçok oyunu geride bırakıyor. En önemlisi ise oyun, size neden oyun oynadığınızı hatırlatıyor. Eğlenmek, güzel zaman geçirmek ve kafa dağıtmak için; aylarca karakter kasmak ve strese girmek için değil! Daha fazla incelemeye girmeden, IGN’nin inceleme videosunu paylaşıyor ve konumuza devam ediyorum.
Guacemelee’nin başarısı bana bağımsız oyunların nasıl bu kadar yaygınlaşıp, neredeyse tüm platformlarda bulunduğu sorusunu düşündürttü. İşte benim düşüncelerim:
Dijital Dağıtımın Önlenemez Yükselişi
Dijital dağıtımın giderek perakende oyun sektörünün pazar payını kemirdiği günümüzde, bu yeni sistemin, insanların oyunlara erişim şeklini değiştirmekten başka etkileri de oldu. Oyunun yapımı kadar, dünyanın dört bir yanına, fiziksel olarak ulaştırılması ve dağıtılması da zor, zahmetli ve masraflı bir iş olduğundan; yayıncı firmalar, eskiden yalnızca güvendikleri, satacağına inandıkları oyunların dağıtımlarını üstleniyorlardı. Steam, Origin ve App Store gibi dijital dağıtım kanalları fiziksel dağıtıma bağlı masrafları teorik olarak sıfıra çektikleri için, bağımsız oyun yapımcıları bu altyapıları kullanarak oyunlarını zahmetsizce geniş kitlelere ulaştırabiliyor. Bu, hem kanal sahibi (yayıncı), hem de oyun yapımcısı için kazançlı bir durum. Kanal sahibi herhangi bir masrafa girmeden satış başına komisyon keserek gelir yaratıyor; bağımsız oyun yapımcısı ise hem kolay bir şekilde oyununu dağıtıyor; hem de katı gelir hedeflerinin baskısı altında kalmadan yaratıcılığını konuşturabiliyor.
Akıllı Cihazların Yaygınlaşması
Akıllı Cihazların yaygınlaşması kuşkusuz bir diğer önemli faktör. PC’yi saymassak, akıllı cihazlardan önce oyun oynamak için kullanılan cihazlar sadece bu iş için üretilmiş cihazlardı. (Konsollar ve PSP gibi mobil konsollar) Akıllı cihazlar ise PC’ler gibi birçok şey yapabildiklerinden, önceden oyuncu kitlesi olmayan bir kitleyi de oyuncu kitlesine -en azından günlük oyuncu kitlesine- dönüştürdüler.
Bu duruma en güzel örnek Candy Crush aslında. Normalde oyun oynamayan kişilerin -özellikle kadınların- akıllı telefonlarında ve tabletlerinde Candy Crush ve benzeri oyunları ne kadar çok oynadıkları düşünün. Çok fonksiyonlu akıllı cihazlar, App Store gibi kolay dijital dağıtım kanalları ile bağımsız oyun geliştiricilerinin kolaylıkla ulaşabileceği kitleler oluşturdular.
Kitlesel Fonların (Crowdsourcing) Ortaya Çıkışı
Bağımsız oyun yapımcılarının bir diğer problemi, oyun geliştirmek için gerekli sermayenin sağlanması. Her ne kadar küçük olursa olsun, bağımsız oyunların belli bütçeleri bulunuyor. Bu oyunları, çoğunlukla kendini gösterip, piyasada yer etmek isteyen geliştiricilerin yaptığını düşünürsek, gerekli bütçeyi biraraya getirmekte problem yaşayacaklarını tahmin etmek hiç de zor olmaz.
Bu durumda, şu sıralar çok popüler olan kitlesel fonlama araçları devreye girmeye başladı. Kickstarter, Steam Greenlight ve Indiegogo gibi kitlesel fon araçları, oyun geliştiricilerinin, oyun gelişim planlarını ve yol haritalarını, maddi destek bekledikleri kitleler ile paylaştıkları ve belirlenen bağış hedeflerine göre oyun gelişimlerine başladıkları platformlara çoktan dönüşmüş durumda. Her ne kadar bu fon araçlarının ortaya çıkardığı, oyunlara “kademeli özellik ekleme” yapısına karşı çıksam da, bağımsız oyun yapımcılarının bu fonlara rağbet gösterdiği ortada.
Benim belirlediğim üç ana neden bunlar. Tabi ki bunların dışında birçok faktör de bulunabilir. Bağımsız oyunlar, bundan sonraki süreçte de popüleritelerini arttırarak, biz oyuncuların hayatında daha çok yer alacaktır. İyi ki de böyle olacak!
Dün Elder Scrolls Online’ın önsipariş paket bilgileri ile bir de önceden yayınlanmış giriş sinematiğinin devamı niteliğinde bir diğer sinematik videosu yayınlandı. Her ne kadar ESO’ya karşı bazı şüphelerim olsa da, bu sinematik videosunu yoksayamadım.
Video her ne kadar mükemmel ve oyun için şu aralar gerçekten çok gerekli olan heyecan duygusunu yaratmayı başarmış olsa da; aklım yıllar önce ağzımın suyu akarak izlediğim Warcraft III videosuna gitmekten geri kalamadı. Bunun nedeni ise tabi ki -artık klişelişmiş olduğunu düşündüğüm- hikayenin benzerliğiydi. Videoların betimlemesine girmeden, önce Warcraft III’ün videosunu, daha sonra da ESO’nun iki sinematiğini paylaşıyorum. Paylaştığım sırada izlemenizi tavsiye ediyorum.
Youtube’daki “ASAP Science” kanalı, her hafta abonelerinin sordukları sorulardan birini seçip, bu soruların bilimsel açıklamalarını, izlemesi ve anlaması çok kolay ve eğlenceli videolar halinde yayınlıyor. Bu haftanın sorusu ise “Video oyunları sizi daha zeki yapar mı?”
Herşeyin fazlasının zararlı olduğu uyarısını üstüne basa basa yaptıktan sonra, oyunların gerçekten de insan beyninin belli bölümlerini geliştirdikleri anlatılıyor. Örnek vermek gerekirse, 2 ay boyunca günde 30 dakika Super Mario oynayan kişilerin beyinlerinde; hafıza, stratejik planlama ve motor yeteneklerden sorumlu bölgelerde gri madde artışı gözlemlenmiş. Ayrıca, aksiyon oyunları oynamanın detaylara gösterilen dikkati ve ilgiyi de arttırdığı yapılan araştırmalar ile saptanmış.
Daha fazlasını merak edenler için videoyu paylaşıyorum. Videonun açıklamasında, videonun öne sürdüğü iddiaları dayandırdığı araştırmaların bağlantılarını da bulabilirsiniz.
Borderlands 2 oyuncularının belki de en çok akıllarında kalan karakter Claptrap’tir. Claptrap, oyunun başında tanıştığımız ve tüm oyun boyunca bizi “kölesi” olarak gören biraz saf, biraz çatlak; ama eğlenceli mi eğlenceli ve sadık bir robot.
Oyunun çok sıkı bir takipçisi olan kahramanımız Ben, kız arkadaşı Tora ile daha yeni çıkmaya başladığında, “yeni ilişki gerginliklerini” Borderlands 2’yi beraber oynayarak bitirince atlattıklarını anlatıyor. Evlilik teklifi yapacağı zaman, oyunun yapımcısı firması Gearbox Software ile iletişime geçerek, bu konuda kendisine Claptrap’in yardımcı olup, olamayacağını soruyor. Süpriz bir şekilde Gearbox’ın CEO’su Randy Pitchford da olaya dahil olarak destek veriyor ve bir hafta içinde Claptrap’in kendine has karakteriyle, Ben’in kız arkadaşı Tora’ya yaptığı evlilik teklifi videosunu hayata geçiriyorlar.
Videonun kendisi ve Tora’nın cevabını aşağıdaki videolarda izleyebilirsiniz. UYARI! Evet demiş!
Youtube’daki “How It Should Ended” kanalı, popüler filmlere “Nasıl bitmeliydi?” sorusunu yönelterek, bazen gerçek hikayeden daha anlamlı, bazen ise daha komik ve manasız alternatif sonları animasyon halinde hazırlıyor.
Bu video’da da Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları filmine takılmış durumdalar. Özellikle Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi filmlerinde, kahramanların her başları sıkıştıkları ve umutsuz durumlarında yardımlarına koşan kartallardan normal zamanlarda neden yardım istenmediği ve Hobbit’in orjinal hikayesinde hiç bulunmayan Legolas’ın, bu filmde ne yaptığı eleştirilerini prodüksiyon kalitesi yüksek, eğlenceli bir kısa animasyon film şeklinde sunulmuş. Smaug’un sesinin, Benedict Cumberbatch sayesinde ulaşılan efsanevi seslendirmesine yakın bir seslendirme ile hayata geçirilmiş olması da takdire şayan. Son olarak, filmin sonunda çalan “I See Fire” ile ününe ün katan Ed Sheeran’a yapılan gönderme de gayet eğlenceli ve yerinde olmuş.