Marvel’ın “Süper Kahraman Filmi Tarifi”nin Artık Kabak Tadı Vermiş Olması ve DC’nin Atağı

Eskiden süper kahraman filmleri, sadece bu karakterlerin ünlerini ve hayran kitlelerini kullanıp, ucuz yoldan para kazanmak için çekilirdi. 90’lardaki Batman filmleri bu duruma verilecek en güzel örnekler.

Batman & Robin filmi o kadar kötüydü ki, filmin yönetmeni Joel Schumacher daha sonradan hayranlardan özür diledi.

Batman & Robin filmi o kadar kötüydü ki, filmin yönetmeni Joel Schumacher daha sonradan hayranlardan özür diledi.

Neyse ki Marvel ve DC, aradan geçen zamanda hakkı verilerek ve gerçek bir prodüksiyon ile aslında çok daha kaliteli (=daha kazançlı) filmler yapılabileceğini fark etti. Bu sayede Batman Üçlemesi ve Iron Man (1. filmi tabi ki) gibi filmleri izleme fırsatı bulduk. Ancak, özellikle Marvel o kadar iyi bir “film tarifi” hazırladı ki; son yıllarda bu tarifi neredeyse hiç değiştirmeden, birbirinin çok benzeri filmler yaparak milyarlarca dolar kazandı. Buraya kadar her şey iyi ve güzel; ama maalesef bir sorun var: bu tarif ile hazırlanan filmler son derece tahmin edilebilir bir hal aldı ve daha da önemlisi artık kabak tadı verdi.

Avengers Marvel'ın en başarılı filmleri arasında

Avengers Marvel’ın en başarılı filmleri arasında.

Peki ama Marvel’ın Efsanevi “Süper Kahranaman Tarifi” Nedir?
Aslında tarif gayet basit; bi’ Coca-Cola tarifi değil. Buyrun:

– Hollywood’un en ünlü (sadece aktörlük anlamında değil, aynı zamanda en güzel ve yakışıklı) aktörlerinden bir avuç,
– İnsanı hayrete düşüren ve “Vay anasını” dedirten görsel efektlerden bir büyük su bardağı,
– Filmin en stresli ve keşmekeş zamanlarında yapılan ince espirilerden bir çay kaşığı,
– Zoraki ve imkansız aşklardan bir çorba kaşığı,
– Fragmanlarda çetin ceviz anti-kahraman olarak gözüken; ancak filmin ilk 15 dakikasında ne kadar laçka olduğu ortaya çıkan düşmanlardan bir küçük su bardağı,
– Her türlü modern ve geleneksel (içerik) pazarlama tekniklerinden bir kazan,

İşte bu! İzlediğiniz herhangi bir Marvel filmini düşünün; hangisi bu kriterlere uymuyor?

Marvel bu kriterleri kullanarak, farklı senaryolara sahip; ama aslında özünde ve tonunda aynı olan klon filmler üretmeye başladı ve artık bu, izleyecilerin de yavaş yavaş dikkatini çekmiş olmalı ki Yenilmezler: Ultron Çağı (Avengers: Age of Ultron) ilk Yenilmezler filmi kadar bir yaygara koparamadı. Evet, hala filmi izlerken keyif alıyorum; eğleniyorum; fakat filmden çıktıran sonra film ile ilgili hiç bir şey aklımda kalmıyor maalesef. Beynimde sadece “Marvel” filmi diye kodlanıyor.

Bir yandan ise, madalyonun DC yüzünde çok daha farklı ve güzel şeyler oluyor aslında.

Daha fazla övmeden şunu söyleyeyim; Batman vs Superman filmine karşı çok derin bir önyargı besliyorum. Bunun sebebi ise hem, Henry Cavill’in oynadığı bir önceki Superman filmini (Man of Steel) beğenmemiş olmam ve Ben Affleck’in filmin ilk fragmanında sesini Christian Bale gibi pes bir şekilde çıkarmaya çalışmasının büyük etkisi var. Tabi ki izlemeden asla kesin bir yorum yapamam. Dolayısıyla heyecanım bu filmden ötürü değil.

Beni asıl meraklandıran ve umutlandıran film 2016’da izleme fırsatına erişeceğimiz Suicide Squad. Kısa bir süre önce film ile ilgili ilk görüntüler gelmeye başladı ve itiraf etmeliyim ki bayıldım. Jared Leto’nun Joker olarak görüntüsü, Margot Robbie’nin Harley Quinn’e cuk diye oturması ve Will Smith’in Deadshot olarak tanıyamadığımız hali… Sırf bu görüntülerden bile filmin tonunun herhangi bir Marvel filmine göre çok daha karanlık olacağı belli. Hatta şu şekilde sınıflandırmakta bir sıkıntı görmüyorum: “Yetişkinler için Süper Kahraman Filmi”

Margot Robbie = Harley Quinn

Margot Robbie = Harley Quinn

Peki, DC Marvel’ın bu süper tarifinden tamamen farklı mı davranıyor? Tabi ki hayır. Örneğin; “Hollywood’un en ünlü aktörlerinden bir avuç” maddesini kendileri de hali hazırda kullanıyorlar ve “İnsanı hayrete düşüren ve “Vay anasını” dedirten görsel efektlerden bir büyük su bardağı” maddesini de kullanacaklarını varsaymak çok da yanlış olmaz. Bunların haricinde ne yapacakları önemli. Örneğin, gerçekten hem tırsıp, hem de sevebileceğimiz Heath Ledger Joker’i gibi bir Joker yaratmayı başarabilecekler mi? Veya senaryo ile bizi Kara Şövalye’de olduğu gibi, ağzımız bir karış açık sinemadan uğurlayabilecekler mi?

Hepsini 2016’da göreceğiz. Hamle sırası sende DC.

Eğer Yıldızlararası (Interstellar) ile İçinizdeki Uzay Aşkı Coştuysa…

Yıldızlararası benim için tartışmasız 2014’ün en iyi filmiydi. Zaten filmin aldığı IMDB ve Rotten Tomatoes notları bunu doğruluyor. Özellikle Hobbit: Beş Ordunun Savaşı ve Açlık Oyunları: Alaycı Kuş – Bölüm 1’in yarattığı hayal kırıklığı ve hezimetten sonra, bu kadar ilham verici bir film ilaç gibi gelmişti.

Eğer siz de Yıldızlararası’nı izledikten sonra, içinizde uzay ile ilgili içerik tüketmeye dair bitmek tükenmek bilmeyen bir hisse kapıldıysanız, aşağıda önerdiğim filmlere, dizilere ve belgesellere göz atmalısınız.

Kozmos: Bir Uzay Serüveni: Neil DeGrasse Tyson’ın efsanevi anlatımıyla, kozmos sizi uzayın derinliklerine götürüyor. Her izleyicinin kolaylıkla anlayabileceği bir dil kullanmaya özen gösteren belgeseli HD/UHD bir TV’de izleyip, görsellerinin hakkını vermenizi tavsiye ediyorum.

Yıldız Savaşları (Star Wars): Yorum yapmaya gerek yok.

Galaksinin Koruyucuları (Guardians of the Galaxy): Marvel’ın üvey evladı konumundaki Galaksinin Koruyucuları evreninin ilk filmi beklentilerin çok üstünde çıkınca gişe patlaması yaşadı ve hemen ikinci filminin çekimleri başladı. Biraz daha mizahi bir tonda uzay filmi izlemek isteyenler için ideal. Groot!

Star Trek (2009) & Star Trek: Karanlığa Doğru (Into Darkness): Benedict Cumberbatch’in Khan rolünde olduğunu bilmek izlemek için yeterli sebep sanırım.

Wall-E: Çoktan DVD kütüphanelerimizde yerini almış olsa da, Wall-E bir uzay animasyonu klasiğidir.

Yerçekimi (Gravity): Her ne kadar ben (özellikle bilimsel gerçeklik bakımdan tutarlı olmadığından) sevmesem de; bir çok oskar almış bir film olduğu için bahsetmeden geçmek olmazdı.

Battlestar Galactica: 2004 – 2009 yılları arasındaki bilimkurgu dizileri arasında en çok izlenilen dizidir Battlestar Galactica. İzlemediyseniz hemen başlamanız gerek!

Tabi ki daha bahsedilebilecek binlerce içerik var; ancak bunlar benim favorilerim. Özellikle Kozmos: Bir Uzay Serüveni’ni her insan evladının izlemesi gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak, her ne kadar konuyla çok alakalı olmasa da, kafayı uzay ile bozmuş bir müzisyenden ve bir de müzik grubundan bahsetmek istiyorum: Gayet Su Akyol ve Bubi Tuzak. Aslında Bubi Tuzak elemanları hem Gaye’nin arkasında çalıyorlar; hem de ayrı olarak bir gruplar. En güzel ortak yanları ise yurtdışındaki arkadaşların değerlendirdikleri gibi “sci-fi arabesque” yapmaları. Ciddi anlamda uzay saplantıları olan bu arkadaşların neredeyse her şarkılarında bir uzay göndermesi bulmak mümkün. Zaten Bubi Tuzak’ın ilk ve tek albümün adı da Uzay Yolları Taştan. Ne demek istediğimi daha iyi anlamak için aşağıdaki müzik videolarını izleyebilirsiniz!

Bubi Tuzak – Talebe

Gaye Su Akyol – Develerle Yaşıyorum

Youtube’daki “How It Should Ended” kanalı, popüler filmlere “Nasıl bitmeliydi?” sorusunu yönelterek, bazen gerçek hikayeden daha anlamlı, bazen ise daha komik ve manasız alternatif sonları animasyon halinde hazırlıyor.

Bu video’da da Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları filmine takılmış durumdalar. Özellikle Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi filmlerinde, kahramanların her başları sıkıştıkları ve umutsuz durumlarında yardımlarına koşan kartallardan normal zamanlarda neden yardım istenmediği ve Hobbit’in orjinal hikayesinde hiç bulunmayan Legolas’ın, bu filmde ne yaptığı eleştirilerini prodüksiyon kalitesi yüksek, eğlenceli bir kısa animasyon film şeklinde sunulmuş. Smaug’un sesinin, Benedict Cumberbatch sayesinde ulaşılan efsanevi seslendirmesine yakın bir seslendirme ile hayata geçirilmiş olması da takdire şayan. Son olarak, filmin sonunda çalan “I See Fire” ile ününe ün katan Ed Sheeran’a yapılan gönderme de gayet eğlenceli ve yerinde olmuş.

Filmin fanlarının kaçırmaması gerekir!

Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları nasıl bitmeliydi?