Tekrar yurtdışına çıkmak; birkaç senedir yapmak istediğim; ancak gerek imkansızlıklar sebebiyle gerek de gelecek planları sebebiyle bir türlü gerçekleştiremediğim hayallerimden biriydi. Son zamanlarda bu engellerden kurtulmam ile hayalimi gerçekleştirmek için kendimi yollara vurdum!
İstikamet olarak Belgrad’ı seçmemdeki kuşkusuz en büyük sebep Sırbistan’a vize olmaması. Sadece pasaportunuzu alıp 15 TL’lik yurtdışı çıkış harcını yatırmanız yeterli.
Gezi Planı
Ulaşım: Ulaşımı Pegasus ile sağladım. Biletleri seyahatten yaklaşık 2 ay önce, gidiş-dönüş 350 TL gibi bir fiyata satın aldım ki bence gayet uygun.
Konaklama: Birçok arkadaşımın tavsiyesinin aksine, Airbnb yerine booking.com’dan hotel rezarvasyonu yaptırdım ve Hotel Constantine the Great‘de kaldım. Constantine the Great Belgrad’daki en iyi otellerden biri; ancak diğer alternatiflere göre biraz tuzlu. Benim kaldığım 30.03 – 04.04 tarihleri arasında konaklama gecelik €80 civarındaydı; fakat dediğim gibi Belgrad’da çok çok daha ucuza yerler bulmak mümkün.
Gidiş
30.03 sabahı erkenden Sabiha Gökçen Havalimanı’na doğru yola çıktım. Uçak yaklaşık yarım saatlik rötar ile kalktı ve 1,5 saatlik bir yolculuğun ardından Nikola Tesla Havaalanı’na iniş yaptı. Uçağın çoğunluğu bir şirketin promosyon gezisi ile 2 günlük Belgrad turu için gelen insanlardan oluşuyordu. Uçakta bu gezi kapsamında gelmeyen bir avuç insandan biriydim. Bu pasaport görevlisi arkadaşların da dikkatini çekmiş olacak ki bu kafile ilen gelen abiler ablalar vızır vızır pasaport kontrolünden geçerken ben yaklaşık 20 dakika boyunca “Neden tek geldin?”, “Sırbistan ile ilgili ne biliyorsun?”, “Sırbistan’ı tercih etme sebebin ne?” gibi sorulara maruz kaldım. En son sorulan “Yanında ne kadar para var?” sorusuna “€1,000” cevabını verdiğim pasaport polisi arkadaş koca bir gülümseme ile “Welcome to Serbia!” dedi ve Sırbistan’a adımımı nihayet atabildim.
Pasaport kontrolünden geçip dışarı doğru yönlendiğinizde önünüze direkt birkaç kişi atlayıp “Taxi?” diye sormaya başlıyor. Bu arkadaş yüzünden kazıklanmanıza hiç gerek yok; çünkü çıkış kapısına yakın bir yerde “Taxi Information” bölümü bulunuyor. Buradaki görevlilere gideceğiniz adresi söylüyorsunuz; onlar da size bir fiş veriyor üzerinde kaç dinar (Sırbistan’ın resmi para birimi Sırp dinarı) ödeyeceğiniz yazılı olan bu fiş ile birlikte bir taksiye binerek kazıklanma riski olmadan otelinize ulaşabiliyorsunuz. Havaalanından otele yaklaşık 20 dakikalık mesafe için 1,800 dinar (=€15) ödedim.
Şehir
Belgrad Sovyetler dönemi havasını hala yaşatabilen; ancak çok hızlı bir şekilde değiştiği apaçık belli olan Tuna ve Sava nehirlerinin arasında bir Balkan şehri. 1,5 milyonluk nüfusa sahip şehirde dolandığım 5 gün boyunca trafik namına en ufak bir sıkışıklığa dahi rastlamadım. Şehir ayrıca son derece güvenli. Özellikle haftasonları gece 3 – 4 gibi bile insanlar rahatça etrafta dolanıyorlar.

Geceleyin Belgrad
İnsanlar
Sırplar son derece gururlu, sıcakkanlı ve yardımsever insanlar. Türklerle olan karmaşık tarihleri sebebiyle hem Türklerden çekindiklerini hem de Türklere korku/saygı arası bir duygu beslediklerini söyleyebilirim. Bunu özellikle Belgrad içindeki müzeleri ve tarihi yerleri gezdikçe çok daha fazla hissediyor ve fark ediyorsunuz.
Bir de Sırp kızlarının dillere destan güzellikleri var tabi. Ne yalan söyleyeyim; Sırbistan’a gitmeden önce arkadaşlarımın bu durumu biraz abarttıklarını düşünüyordum; ancak gidip kendi gözlerimle gördükten sonra ben de artık onlarla aynı fikirdeyim. Resident Evil filmlerinin başrol oyuncusu Milla Jovovich’in de baba tarafından Sırp asıllı olduğunu hatırlatalım.

Milla Jovovich
Sırplar ırk olarak çok uzun boylular; erkeklerinin yanında 1,85’lik boyumla kendimi cüce gibi hissediyordum. Topuklu giyen kızların çoğunluğu ise neredeyse benimle aynı boya geliyordu.
Yemekler
Bir Türk olarak yemeklere karşı yabancılık yaşamayacağınızı size garanti edebilirim. Sırp mutfağı, Osmanlı boyunduruğu altında yaşadıkları zamanlardan kaldığını düşündüğüm bir şekilde inanılmaz derecede Türk mutfağına benziyor. Öyle ki geleneksel yemekleri bildiğimiz köfte yanında soğan ve domates. Yine de ilginç tatlar tadabileceğiniz mekanlar bulunuyor.

Geleneksel Sırp Yemeği – Adını hatırlayamadım
Gezilip Görülmesi Gereken Yerler
Cumhuriyet Meydanı: Şehrin merkezi, bir nevi Taksim Meydanı.

Cumhuriyet Meydanı’nda Selfie ile İmtihan
Knez Mihailova: Taksim metaforundan devam edersek, şehrin İstiklal Caddesi. Alışveriş, yeme-içme için en uğrak mekan, çoğunlukla kalabalık oluyor.

Knez Mihailova, Nam-ı diğer Serbian İstiklal Street
Kalemegdan: Knez Mihailova caddesinin sonunda yer alan; şehirdeki kalenin ve önündeki parkın bulunduğu alan. Kelime de Türkçe’den Sırpça’ya geçmiş. Orjinali Kalemeydan. Kalemegdan Parkı halkın yürüyüş yapmak ve çimlerde oturmak için sıklıkla uğradığı bir mekan. Ayrıca bu parktan çok da güzel Tuna ve Sava Nehri manzarası seyredilebilir.

Kalemegdan Parkı’ndan Panaromik Tuna ve Sava Nehirleri Manzarası
Kaleye doğru yaklaşıp burçların altından geçtikten sonra solunuzda kalan alanda Ordu Müzesi’ni (Military Museum), İşkence Aletleri Sergisini; sağınızda kalan alanda ise Belgrad Hayvanat Bahçesini ziyaret edebilirsiniz. Düz devam ederek kalenin avlusuna çıkabilirsiniz. Buradaki Kalemegdan Teras Restoran’da -eğer yer bulabilirseniz- bir bira içmenizi tavsiye ederim.

Kalemegdan – İç Kısımlar
Skadarlija: Şehrin bir diğer turistik caddesi. Cağaloğlu taraflarına benzetmiştim ben ilginç bir şekilde. Buradaki mekanlar çok nezih ve yemekler çok lezzetli. Özellikle Dva Jelena restoranı, geyik eti gibi farklı tatlar tatmak isteyenler için ilginç bir seçenek olabilir.

Turistik caddenin başında da çok cezbedici mekanlar bulunsa da; sonuna kadar gittikten sonra kararınızı verin
Usce: Şehrin Yeni Belgrad diye tabir edilen, Sava Nehri’nin kıyısındaki ve Kalemegdan’ın direkt karşısındaki parkın adı. Bu parkın en önemli özelliği nehrin üzerinde bulunan Belgrad’ın gece klüplerinin çoğunun burada olması. Buradaki gece klüpleri arasından benim önerim Splay Dragstore. İçerideki ortamı merak eden beyleri bayanları şöyle alalım.
Saint Mark’s Kilisesi: Nikola Tesla Müzesi’ne giderken bir parkın içinde keşfettiğim kilise. Park da biraz dinlenmek ve soluklanmak için ideal.

Saint Mark’s Kilisesi – Havada bulut yok
Saint Sava Tapınağı: Sırplar için çok önemli bir ruhani lider olan Saint Sava’ya adanmış tapınak. Şehirin simgelerinden biri.

Tüm heybetiyle Saint Sava Tapınağı
Nikola Tesla Müzesi: Nikola Tesla’yı bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Sırp asıllı dahiye adanmış, hayatından kesitler ve icatlarından nadide parçalar bulunan müze. Tesla Coil demonstrasyonunda acele edin ve bir florasını önceden kapın!

Elektriğe hükmeden adam – Nikola Tesla
Sırp Tarihi Müzesi: Republic Square yakın mesafede bulunan, Sırp’ların geçmişten günümüze tarihlerinin anlatıldığı müze. Ara ara geçici sergiler de bulunuyormuş; ben Nikola Tesla gibi bir Sırp dahi olan Michael Pupin’in sergisine denk gelmiştim.
Belgrad 3 – 4 günlük bir seyahat için hem uzaklık, hem maddi, hem de manevi olarak en ideal yerlerden birisi. Aklınızda buraya gitmek ile ilgili en ufak bir tereddüt varsa; onları hemen savuşturun ve uçağa atlayın. Pişman olmayacaksınız.
Amsterdam notlarında görüşmek üzere.